Son yıllarda Türkiye’de ekonomik kriz, enflasyon ve gelir dağılımındaki adaletsizlik, maalesef gündemi işgal ediyor. Herkesin şikayeti benzer: “Ekonomi kötüye gidiyor, halk geçinemiyor.” Evet, ekonomik problemler göz ardı edilemez. Ancak, asıl sorun toplumsal ve sosyal çürüme olarak öne çıkıyor.
Sosyal çürüme, toplumun değerlerinde, ahlaki yapısında ve sosyal bağlarında meydana gelen bir çözülmedir. Ekonomi bozulabilir; ancak, sosyal yapı sağlam kalırsa toparlanma mümkündür. Ne yazık ki Türkiye’deki toplumsal çürüme, ekonomik sorunlardan çok daha derin bir meselesidir.
Ahlaki Erozyon
Güven, adalet ve dürüstlük gibi temel insani değerler, giderek fırsatçılığa yerini bırakmaktadır. Özellikle siyasette, iş dünyasında ve gündelik yaşamda ahlaki değerlerin geriye itildiği bir dönem yaşıyoruz. Rüşvetin, kayırmacılığın ve haksız kazancın normalleşmesi, dolayısıyla, ekonomik reformların etkisini azaltmaktadır. Bir toplumun ahlaki zeminini kaybetmesi, onu içeriden çökertir.
Aile Yapısındaki Değişim
Toplumsal çürümenin en büyük göstergelerinden biri de aile yapısındaki çözülmedir. Türkiye’de aile yapısı, geçmişte toplumun güçlü bir yapı taşıydı. Ancak son yıllarda artan boşanmalar ve aile içi çatışmalar, bu yapıyı zedelemektedir. Aileler arasındaki güven ve dayanışma azalırken, bireyler de yalnızlaşmaktadır. Böylelikle aile zayıfladıkça toplumsal bağlar da zayıflar.
Eğitim Sistemi ve Genç Nesil
Eğitim, bir toplumun geleceğini şekillendiren kritik bir unsurdur. Ancak Türkiye’deki eğitim, ne yazık ki sadece sınavlara odaklanmış bir sistem haline gelmiştir. Gençler, bilgi ve donanım açısından eksik yetişirken, sosyal sorumluluklardan uzak büyümektedir. Bu durum, toplumsal sorunların derinleşmesine ve dolayısıyla gelecekte daha büyük sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
Medya ve Sosyal Algı
Medya, aynı zamanda toplumsal çürümenin etkili araçlarından biridir. Özellikle televizyon programları ve sosyal medya, bireysel çıkar odaklı bir yaşam tarzını teşvik etmektedir. Bu içerikler, insanları gerçeklikten uzaklaştırarak toplumsal bağları zayıflatmaktadır. Sonuç olarak, empati azalırken toplumsal dayanışma yerini bireysel rekabete bırakmaktadır. Yozlaşmış kültür, toplumun değer yargılarını sarsarak çürümenin hızlanmasına neden oluyor.
Çözüm Sosyal Yeniden İnşa Olmalı
Türkiye’nin gerçek kurtuluşu, yalnızca ekonomik reformlardan değil, aynı zamanda toplumsal yeniden inşa hareketinden geçmektedir. Ahlaki değerlerin yeniden topluma kazandırılması, aile yapısının güçlendirilmesi ve eğitim sisteminin köklü bir şekilde reforme edilmesi gerekmektedir. Eğer bu sosyal çürüme durdurulmazsa, ekonomik sorunlar da kalıcı bir şekilde çözülemeyecektir.
Türkiye’nin en büyük sorunu iktisadi kriz değil, sosyal çürümedir. Bu çürüme durdurulmadığı takdirde, ekonomik iyileşme de kalıcı olamaz. İnsani değerlerin ön planda olduğu, dayanışma ve güvenin yeniden inşa edildiği bir toplum, her türlü krizi aşabilir. Dolayısıyla, ekonomi yalnızca bir sonuçtur; esas problem derinlerdeki sosyal bozulmadır.
Figen GÜL
Anayol Partisi Genel Başkan Danışmanı